Connect with us
Abone Ol

Actual

Sürücüsüz Arabalar Çevre Kabusu mu?

Published

on

Tamamen otonom sürücüsüz arabalar düşündüğünüzden daha yakın. Audi&Mercedes, sırasıyla Avrupa ve ABD’de Seviye3 otonom sürüş sunmak için lisanslara sahip. Bu da sürücülerin belirli koşullar altında gözlerini yoldan ayırmasına ve rahatlamasına olanak tanıyor. Dolayısıyla, önümüzdeki on yıl içinde, neredeyse her arabanın bir miktar özerklikle satılması muhtemeldir. Böylelikle MIT’deki araştırmacılar yakın zamanda bu kendi kendine sürüş devriminin zincirleme etkilerinin neler olabileceğini incelediler. Bu sistemler karbon emisyonlarını önemli ölçüde artırabilecek gibi göründüğü için endişe verici bulundu. 

O halde şu soru sorulmalı: Sürücüsüz arabalar bir iklim kabusu mu?

Kendi kendine giden bir arabayı çalıştırmak için gereken donanımla başlayalım. İlk olarak, sensörler var . Neredeyse her sürücüsüz sistem, ultrason, radar, lidar ve kameralar gibi çok sayıda farklı sensör kullanır. Bu, yapay zekaya otomobilin etrafındaki dünyanın güvenilir ve anlaşılması kolay bir görünümünü verir. Buradaki tuhaf olan Tesla, çünkü sistemleri artık yalnızca kamera tabanlı. Bu da onları daha ucuz yapıyor ancak bu görsel verileri işlemek inanılmaz derecede zor olduğu için sürücüsüz bilgisayarı daha da zorlaştırır.

Bu bizi, kendi kendini süren yapay zeka programını çalıştırmak için gereken bilgisayarlara getiriyor. Sensör verisi akışını alıp çevrelerindeki dünyayı gerçek zamanlı olarak 3boyutluya çevirmeleriyle beraber kesin bir şekilde yapmaları gerekiyor. Bu tek başına, özellikle Tesla’nın salt görsel sistemi söz konusu olduğunda, çok büyük miktarda grafik bilgi işlem gücü gerektirir. Ayrıca, kendi kendini süren yapay zeka, son derece hassas ve güvenilir kalırken bu 3B dünyayı enterpolasyon yapmalı, anlamalı, kritik kararlar almalı ve manevraları gerçek zamanlı olarak gerçekleştirmelidir. Bunu için, sürücüsüz bilgisayarların ortalama bir dizüstü bilgisayardan yaklaşık 200 kat daha güçlü olması gerekir ! Ve tüm bu ekstra bilgi işlem gücü, çok fazla elektrik gerektirir.

Bu nedenle, kendi kendine giden bir sistem önemli miktarda enerji kullanır. Bu nedenle, MIT araştırmacıları bu yüksek enerji kullanımını ölçmek ve bağlama oturtmak istediler .

Kendi kendine giden arabaların geniş çapta benimsendikten sonra, her yıl fazladan 140.000.000ton karbondioksit üreteceklerini keşfettiler ! Bu, kabaca Arjantin veya dünyadaki tüm veri merkezlerinin ürettiği emisyonlara eşdeğerdir.

Peki, bu rakamı nasıl buldular ? 

Eh, dünya çapında bir milyar sürücüsüz araba olacağını varsaydılar. Bazı bağlamlar için, şu anda dünya çapında 1,44 milyar araba var. (şu anda yollarda olan tüm içten yanmalı motorları, EV’leri ve sürücüsüz olmayan arabaları içeriyor). Daha sonra bu arabaların günde bir saatkullanılacağını varsaydılar. Ve kendi kendini süren bilgisayar sistemin de bu sürede 840 W güç kullanacağını varsaydılar. Ardından, bu kendi kendini süren sistemlere güç sağlamak için kullanılan ekstra enerjiyi alıp eşdeğer karbon emisyonlarına dönüştürdüler.

Ancak bu araştırmacılar burada durmadı. Ayrıca, bu sorunun kendi kendine çözülüp çözülemeyeceğini görmek için enerjimizin karbondan arındırılma oranlarına, bilgisayar verimliliğini artırma oranına ve kendi kendine sürüşün benimsenme oranına da baktılar. Örneğin, enerjimiz kWh başına daha az karbon üretirse, bilgisayar verimliliği önemli ölçüde artarsa ​​veya sürücüsüz teknoloji kademeli olarak benimsenirse, sürücüsüz bilgisayarlardan kaynaklanan emisyonlar büyük ölçüde azaltılabilmektedir

Ne yazık ki, bu oranların çok yavaş olduğunu ve otonom sürüş devriminin önümüzdeki yıllarda emisyonlarda artışa neden olacağını gördüler . Sürücüsüz sistemlerin bu artan enerji kullanımının genel enerji tüketimimizi artıracağı ve ultra düşük emisyonlu enerji kaynaklarına geçiş hızımızı engelleyeceği yönünde bir argüman da var .

Peki bu, sürücüsüz arabalarla ilgili fütürist hayallerimizin mahvolduğu anlamına mı geliyor? 

Pek iyi değil. Olaylara farklı bir şekilde bakarsak, o kadar da kötü görünmüyorlar.

ABD’de toplam 290 milyon araç var ve her yıl ortalama 293 saat kullanıyorlar . Hepsinin yerini kendi kendine giden EV’lerle değiştirildiğini varsayalım. Kendi kendini süren bir bilgisayarın ihtiyaç duyduğu güç miktarını ( 840 W) yıllık ortalama kullanım süresi olan 293 saat ile çarpalım. Her arabanın kendi kendini sürmek için ortalama olarak toplam 246 kWh enerji kullandığını buluruz. Her yıl bunu araç sayısıyla çarpın. 7 Terra Wh’de ABD karayollarını otomatikleştirmek için gereken yıllık toplam enerjiyi elde edin!

Bu enerji kulağa çok gibi geliyor. Ne de olsa Lüksemburg’un yıllık elektrik tüketimi ile aynı. Ancak 2021’de ABD 3930 TWh gibi devasa bir elektrik tüketti ! Bu, ABD’nin tüm araçlarının otomatikleştirilmesinin elektrik tüketimini yalnızca %0,18 oranında artıracağı anlamına gelir. Bu, emisyonlardaki herhangi bir artışı azaltırken bir avuç güneş enerjisi santrali ile karşılanabilecek bir rakamdır.

Sonuç olarak, bu, en çevre dostu seçeneğin kendinizi sürmek olduğunu gösteriyor. Ne de olsa, kulaklarınızın arasında dünyanın en verimli sürücüsüz bilgisayarı var. Ancak otomatik devrim geldiğinde, emisyonları veya enerji kullanımını önemli miktarda artırmamalı. Enerji talebindeki küçük artışı yenilenebilir, net sıfıra ulaşma arayışımızı engellememelidir.

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Who is?

Albert Einstein Kimdir?

Albert Einstein, 20. yüzyılın en ünlü bilim insanlarından biri olarak kabul edilen bir fizikçidir.

Published

on

By

Albert Einstein Kimdir

Albert Einstein, 20. yüzyılın en ünlü bilim insanlarından biri olarak kabul edilen bir fizikçidir. 14 Mart 1879 tarihinde Almanya’nın Ulm şehrinde doğmuş ve 18 Nisan 1955 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New Jersey eyaletinde hayatını kaybetmiştir. Einstein, görelilik teorileriyle, kuantum fiziğiyle ve fotoelektrik etki üzerindeki çalışmalarıyla bilim dünyasında çığır açmıştır. Ayrıca, fizik alanındaki çalışmalarının yanı sıra barış, insan hakları ve eğitim gibi konularda da etkin bir rol oynamıştır.

Einstein, çocukluğundan itibaren meraklı ve sorgulayıcı bir kişilik sergilemiştir. İlkokulda öğretmenlerinin ona katı kurallar koyması yerine, kendi merakını keşfetmesine izin verilmesi onun için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu özgürlük ortamı, onun bilimsel araştırmalara olan ilgisini daha da artırmıştır. Genç Einstein, özellikle matematik ve fizik alanlarında parlak bir öğrenci olarak öne çıkmıştır.

1905 yılı, Einstein’ın “mucize yılı” olarak bilinir. Bu yıl içinde dört önemli bilimsel makale yayımlamıştır. Bunlardan biri, özel görelilik teorisini ortaya koyan “Özel Görelilik Üzerine” adlı makaledir. Bu teori, zaman ve uzayın gözlemciye bağlı olduğunu ve ışığın hızının evrensel bir sabit olduğunu öne sürmüştür. Bu makale, zamana ve mekana olan klasik bakış açısını altüst etmiş ve fiziksel dünyanın anlaşılmasında devrim niteliği taşımıştır.

1915 yılında ise Einstein, genel görelilik teorisini yayımlamıştır. Bu teori, kütleçekimi kavramını, uzay ve zamanın eğriliğiyle açıklamıştır. Einstein’ın bu teorisi, Newton’ın yerçekimi kanunlarına kıyasla daha kapsamlı bir açıklama sunmuştur. Genel görelilik teorisi, daha sonraki yıllarda kara delikler ve evrenin genişlemesi gibi fenomenleri anlamak için temel bir araç haline gelmiştir.

Aynı zamanda Einstein, kuantum fiziği üzerinde de çalışmalar yapmıştır. Fotonların nasıl davrandığını inceleyen çalışmaları, fotoelektrik etki adı verilen bir olgunun açıklanmasına yol açmıştır. Bu çalışmaları, 1921 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü kazanmasını sağlamıştır.

Einstein, bilim dışında da aktif bir şekilde toplumsal meselelerle ilgilenmiştir. II. Dünya Savaşı döneminde Nazi Almanyası’nın yükselişiyle birlikte Almanya’dan ayrılarak Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etmiştir. Savaş sonrasında ise nükleer silahların kullanılmasının önlenmesi ve barışçıl amaçlar için nükleer enerjinin kullanımı konusunda çağrılar yapmıştır.

Einstein, sadece bir bilim insanı olarak değil, aynı zamanda bir düşünür olarak da tanınır. İnsanlığın evren hakkındaki bilgisini derinleştirme çabasının yanı sıra, insan doğasının ve evrenin temel yapılarının anlaşılmasına yönelik felsefi sorulara da ilgi duymuştur. “Tanrı zar atmaz” ve “Benliğimizi illüzyon olarak görmemiz gerekiyor” gibi ünlü alıntıları, Einstein’ın düşünsel yönünü yansıtan ifadelerdir.

Albert Einstein’ın ölümünden bu yana geçen yıllar, onun bilimsel ve entelektüel mirasının devam ettiğini göstermiştir. Bugün, Einstein’ın teorileri hala modern fizik ve kozmoloji alanlarında kullanılmaktadır. Onun etkisi, bilimsel araştırmalara ve düşünceye yön veren bir ikon olarak sürmektedir. Albert Einstein, hayatı boyunca bıraktığı mirasla dünya üzerinde derin bir etki bırakan eşsiz bir figürdür.

Continue Reading

Actual

Psikolojisi Bozuk İnsan Nasıl Davranır?

Psikolojisi bozuk bir insanın davranışları, bozukluğun türüne ve şiddetine bağlı olarak değişebilir.

Published

on

By

Psikolojisi Bozuk İnsan Nasıl Davranır?

Psikolojisi bozuk bir insanın davranışları, bozukluğun türüne ve şiddetine bağlı olarak değişebilir. Ancak, genel olarak bazı belirtiler ve davranış kalıpları gözlemlenebilir. İşte psikolojisi bozuk bir insanın bazı olası davranışları:

  1. Duygusal İstikrarsızlık: Psikolojisi bozuk insanlar genellikle duygusal dalgalanmalar yaşarlar. Bir anda mutlu ve neşeli olabilirken, bir sonraki anda öfkelenebilir, üzülebilir veya umutsuzluğa kapılabilirler.
  2. Sosyal İzolasyon: Psikolojisi bozuk insanlar genellikle diğer insanlardan uzaklaşma, sosyal etkinliklerden kaçınma veya ilişkileri sürdürmede zorluk yaşama eğilimindedirler. Bu, sosyal ilişkilerinde sorunlar yaşamalarına ve yalnız hissetmelerine neden olabilir.
  3. Anormal Düşünceler: Bazı psikolojik bozukluklara sahip insanlar, gerçeklikten kopmuş düşüncelere veya saplantılara sahip olabilirler. Hallüsinasyonlar, paranoya, obsesif düşünceler veya irrasyonel korkular gibi durumlar görülebilir.
  4. İşlevsellikte Azalma: Psikolojisi bozuk bir insan, günlük işlevlerini yerine getirmede zorluklar yaşayabilir. İş, okul veya kişisel bakım gibi alanlarda motivasyon eksikliği, konsantrasyon güçlüğü veya enerji düşüklüğü gibi sorunlarla karşılaşabilirler.
  5. Kendine Zarar Verme veya Başkalarına Zarar Verme: Bazı psikolojik bozukluklara sahip insanlar, kendilerine zarar verme eğiliminde olabilirler. Bu, intihar girişimleri, kendini kesme veya yaralama gibi davranışları içerebilir. Aynı zamanda, bazı durumlarda psikolojisi bozuk insanlar, başkalarına zarar verebilecek saldırgan veya şiddet içeren davranışlar sergileyebilirler.

Önemli bir nokta, psikolojisi bozuk bir insanın davranışlarının kişiden kişiye farklılık gösterebileceğidir. Ayrıca, yukarıda belirtilen davranışların tek başına bir teşhis kriteri olmadığını unutmayın. Psikolojik bozukluklar uzman bir sağlık profesyoneli tarafından değerlendirilmeli ve teşhis edilmelidir.

Not: Bu yazı bilgilendirme amaçlıdır. Gerçek teşhisler ve bilgiler için mutlaka profesyonel bir uzmana danışın.

Continue Reading

Actual

Deadly Mosquito: A Dangerous Vector

Published

on

By

Deadly Mosquito: A Dangerous Vector

Mosquitoes are known today as carriers of many diseases, although most of these insects are generally harmless despite their annoying bites. However, certain mosquito species play a significant role in the transmission of deadly diseases that can cause serious health problems in humans and other animals. In this article, we will discuss what deadly mosquitoes are, the diseases they carry, and what can be done to combat these diseases.

Deadly mosquitoes are typically species belonging to the Anopheles, Aedes, and Culex genera. These species are responsible for transmitting deadly diseases such as malaria, dengue fever, and Zika virus, respectively. Malaria is a prevalent disease, especially in tropical and subtropical regions. Millions of people contract malaria each year, resulting in significant mortality rates. Aedes mosquitoes, on the other hand, carry diseases such as dengue fever, Zika virus, and yellow fever. These diseases manifest with symptoms such as high fever, headache, muscle and joint pain, and in some cases, can be fatal.

These deadly mosquito species usually breed in stagnant water, marshes, and areas with high humidity. Female mosquitoes acquire the ability to transmit diseases by feeding on blood for the purpose of egg-laying. Malaria, in particular, is transmitted when female Anopheles mosquitoes carry the Plasmodium parasites. These parasites cause the onset of disease symptoms once they enter the human bloodstream.

Several measures can be taken to combat deadly mosquitoes. Firstly, it is important to prevent stagnant water. Reducing the water sources necessary for mosquito breeding is effective in controlling their populations. Therefore, regular cleaning or draining of stagnant water sources in the vicinity is essential. Additionally, using insect repellents can prevent mosquito bites. In general, mosquito repellent sprays or lotions can be effective in preventing mosquitoes from approaching and biting.

Another preventive measure is to take appropriate precautions in areas where mosquitoes are present. Individuals traveling to regions where diseases such as malaria are prevalent should wear suitable clothing and use appropriate mosquito repellent products to protect themselves from mosquito bites. Moreover, if vaccines are available for diseases like malaria, it is important to get vaccinated.

Vector control programs also play a crucial role in combating deadly mosquito-borne diseases. These programs aim to control mosquito populations and prevent disease transmission. For example, malaria control programs involve the elimination of mosquito breeding areas, larvicidal treatments, and the control of adult mosquitoes.

In conclusion, deadly mosquitoes pose a significant health threat. These mosquitoes, carrying diseases such as malaria, dengue fever, and Zika virus, impact millions of lives and result in fatalities. Therefore, it is important to control mosquito breeding areas, take appropriate preventive measures, and implement vector control programs to combat these diseases. However, mosquito control requires not only local efforts but also global cooperation. International collaboration and investments play a crucial role in the fight against diseases caused by deadly mosquitoes.

Continue Reading

Öne Çıkanlar

Teknoblog.co posts are created by AI. We use AI to create interesting contents that you want to read. Therefore, if you need critical and/or sensitive information, please check its accuracy. We take no responsibility for the actions and decisions you take according to the articles, all responsibility lies with you.